Susan Cain’in İçe Dönüklerin Gücü isimli TED konuşması öyle çok ilgi gördü ki, Cain bir anda tüm dünyadaki içe dönük insanların sesi oldu. İstatistiklere göre bugün Amerika’daki nüfusun yaklaşık üçte biri içe dönük olarak tanımlanıyor. Bu içe dönük insanlar, açık ofis sisteminin çok sesliliğinden yorgun düşen mühendislerden ya da 30 yaşına basan ve şaşalı bir doğum günü partisi istemediği için arkadaşları tarafından ayıplanan avukatlardan oluşuyor. Ancak Cain özellikle bir grup içe dönüğün duygularını paylaşmak ve onların seslerini duyurmak istiyor: Sınıftaki sessiz çocuklar.
Susan Cain, daha dışa dönük ve sosyal olması için öğretmenleri ve akranları tarafından sürekli baskı gördüğü bir çocukluk geçirmiş. Kimsenin anlamadığı basit gerçek ise dışa dönük olmanın onun doğasında olmadığıymış. “Okul ya da iş yeri gibi önemli kurumlar, dışa dönük insanlar için tasarlanmış” diyor Cain. “Günümüzün tipik bir sınıfında masalar kümeler şeklinde dizilir ve çocuklar sayısız grup ödevi yapar.” O halde eğer bir ülkenin neredeyse yarıya yakın nüfusu içe dönük eğilimler gösteriyorsa, neden yalnız çalışmak isteyen çocuklar aykırı olarak görülüyor? Susan Cain, bu ve benzeri soruların cevabını veriyor.
TED konuşmanızdan sonra ne tür tepkiler aldınız?
Yaşadıkları problemlerin aslında sistemden kaynaklandığını fark eden çok sayıda öğretmen, okul yöneticisi, aile ve öğrenci ile konuştum. Derse katılım standartlarına uymadıkları için haksızlığa uğradığını düşünen öğrencileri dinledim. Öğretmenlerden çoğu kez derslerinde grup çalışması yapmalarının beklendiğini duydum. Öğretmenler bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmeseler de yapmak zorundalar, çünkü bu konuda değerlendirmelere tabi tutuluyorlar. Her şeyden önce TED konuşmamın ardından içe dönük çocukları nasıl sevmemiz ve yetiştirmemiz gerektiğini daha iyi anlama konusunda ailelerin ve öğretmenlerin ciddi bir ihtiyaç içinde olduğunu gördüm.
Öğretmenlerin bunu nasıl yapmaları gerektiğini daha iyi anlamaları için kısa vadede neler yapılabilir?
Bence içe dönük bir öğrenci nasıl olur, bu ne anlama gelir ve bu öğrencilerin yetenekleri en iyi nasıl geliştirilir gibi konularda farkındalık kazanmaları için öğretmenlere eğitimler verilebilir. İlk olarak okula gitmenin aslında ne kadar dışa dönük bir eylem olduğuna dair farkındalık yaratılabilir. Bütün gün, sürekli uyarana maruz kaldığınız, insanlarla dolu bir sınıftasınız. Okulu çok seven içe dönük çocuklar için bile bu aşırı uyarıcı bir deneyim.
Genel olarak öğretmenler neyin normal olduğuyla ilgili sosyal standartlar belirlemekten kaçınmalılar. Bir öğrencinin hiç arkadaşı yoksa – sıfır arkadaş – bunun problem olduğuna ve üzerine gidilmesi gerektiğine dair araştırmalar var. Ancak bir ya da iki ya da üç arkadaşı olan bir öğrenci, büyük bir grubun parçası olmaktansa arkadaşlıkta derinleşmeyi tercih ediyor olabilir. Yetişkinliğin bir göstergesi olarak bakıldığında bunda hiçbir sorun yoktur. Bu tarz bir sosyalleşme gayet iyidir. Bu yüzden problem gerçekten varsa bir tanımlamada bulunmalıyız. Örneğin arkadaş edinmeyi çok isteyen, ama bunu nasıl yapacağını bilmeyen bir öğrenci gibi. Aynı zamanda ortada bir problem yokken, “Daha sosyal olmalısın” gibi sözler söyleyerek problem yaratmamalıyız. Eğer çocuk bu haliyle mutluysa, bu halin gayet iyi olduğu mesajını almamız gerekiyor.
Eğitimcilerin akıllarından çıkarmaması gereken bir şey daha var: Ne tür bir sosyal hayat istediklerine dair yetişkinlere her tür esnekliği sağlarız. Bir yetişkinin iki ya da üç arkadaşı varsa, kimse oturup bunun hakkında düşünmez. Ama çocuklara karşı aynı derecede esnek olmayız. İnsanlara genellikle bir sonraki “önemli” yaşlarını nasıl kutlamak istediklerini sorarım. Bazıları arkadaşlarıyla dolu büyük bir parti düzenlemek ister, bazıları sadece ailesiyle ya da birkaç yakın arkadaşıyla dışarı çıkmak ister. Ama bir de çocukların doğum günlerinde neler yapmalarını beklediğimizi düşünün? Bütün sınıfı davet etmelerini ve bunu büyük ve curcunalı bir olaya dönüştürmelerini isteriz. Anne babalardan sürekli şu sözleri işitirim: “Doğum günü için bütün sınıfı davet ettik. Çocuğum ilk 15 dakika gayet mutlu görünüyordu ama sonra odasına gitti ve bir daha dışarı çıkmak istemedi.” Demek istediğim şu: Çocuk nasıl kutlamak istiyorsa, öyle kutlayın. Çocuğa bunu yapmanın tek bir yolu olduğu fikrini vermeyin.
Öğretmenlerin sınıfta içe dönük çocuklar için yapabilecekleri küçük ama fark yaratan şeyler neler olabilir?
Birincisi, bir okul gününün içinde sessiz zamanlar yaratılmalı, özellikle küçük çocuklar için. Her gün çocukların sadece kitap okuduğu bir 15 dakika yaratılabilir. Sınıfınızın düzenlemesinde, illa bir grup insanla birlikte okumak zorunda kalmadığınız “kuytuların ve köşelerin” olduğundan emin olun. İkincisi teneffüslere yenilik getirmek olabilir. Öğretmenler teneffüslere alternatifler getirmenin yollarını düşünmeli. Çünkü teneffüsler bazı öğrenciler için gereksizce kaotik olduğu gibi hiç de ilgi çekici olmayabilir. Boş bir sınıfı açın, öğrencilerin oturup küçük gruplar halinde kutu oyunları oynamasına, kitap okumasına ya da sadece diledikleri gibi takılmalarına izin verin. Öğrencilerin enerjilerini, sadece ve sadece büyük ve sesli bir bahçede koşturarak yeniden kazanabilecekleri fikri çok sınırlayıcıdır. Bazıları bunu sever, bazıları sevmez. Bazıları bunu bazı günler sever, ama diğer günler farklı bir alternatifi tercih edebilir.
Yani ana fikir öğrencilere daha fazla seçenek vermek gibi duruyor.
Evet seçenekleri artırmalıyız. Verdiğim tüm fikirler, nasıl öğreneceğinize ve dinleneceğinize dair. “Hadi bunu şöyle yapalım” demek yerine “Birini seç” demek gibi. Russell Geen tarafından gerçekleştirilen çok önemli bir psikolojik araştırma var. Geen, farklı arka plan sesi düzeyleri arasında çocuklara çözmeleri gereken ödevler verdi. Dışa dönüklerin en iyi arka plan sesi yüksek olduğunda, içe dönüklerin ise en iyi arka plan sesi hafif olduğunda çalıştığını buldu. Bu araştırma, herkes için aynı çözümün yer aldığı sınıflara yönelik bir çağrı niteliği taşıyor.
Sizin hayalinizdeki geleceğin okulları neye benziyor?
Salman Khan’ın “ters yüz edilmiş sınıflar/flipped classroom” modelini çok seviyorum. Yani çocukların bir gece önce kendi başlarına dersin çoğunu çalıştıkları ve sonra sınıfta birebir ya da küçük gruplar halinde öğretmenleriyle kafalarındaki soruları cevaplama fırsatı yakaladıkları modeli. Bence bu öğrenmenin en iyi yolu.
Ayrıca sınıf tasarımlarını da tekrar düşünmemiz gerekiyor bence. Sınıflarımızda daha fazla kuytular, köşeler ve alternatif alanlar yaratmanın yanı sıra tüm bir okulun genel tasarımını da yeniden düşünmeliyiz. Öğrencilerin, dev bir insan kütlesi şeklinde itişip kakıştığı okul tasarımlarından acilen uzaklaşmalıyız. Bu şekilde büyümeyen çok sayıda çocuk var çünkü.
Daha esnek alanların olduğu, öğrencilere seçme hakkı verilen tasarımlar hayal ediyorum: Yalnız kalabileceğim bir yerde mi olmak istiyorum? Küçük bir grupla olabileceğim bir yerde mi olmak istiyorum? Yoksa çok daha kalabalık ve canlı bir yerde mi? Hepimizin, bu üç farklı alanı isteme arasında gidip geldiğimiz gerçeğini dikkate alan bir tasarım hayal ediyorum. Oysa günümüz okulları sadece tek çeşit bir alan düşünülerek yaratılmış.
Kaynak : EğitimPedia