tarafından | Ağu 25, 2018 | Kendini Tanıma | 0 yorum

Mizacın Kuzeyi ve Güneyi

Bir İçedönük Kişilik: Rosa Parks

Alabama, Montgomery. 1 Aralık 1955. Akşamın ilk saatleri. Bir halk otobüsü durağa yaklaşır ve sade giyimli, kırklarında bir kadın otobüse biner. Bütün bir günü Montgomety Fair mağazasının karanlık bodrum katındaki terzide bir ütü masasının üzerine eğilmiş halde geçirmiş olmasına rağmen dimdik durmaktadır. Ayaklan şişmiş, omuzları ağrımaktadır. Zenciler bölümünün ilk sırasına oturur ve sessizce otobüsün yolcularla dolmasını izler. Ta ki şoför, yerini beyaz bir yolcuya vermesini emredinceye kadar.

Kadının ağzından, 20. yüzyılın en önemli vatandaşlık hakkı protestolarından birini ateşleyen tek bir kelime çıkar.

O kelime “Hayır”dır.

Şoför onu tutuklatmakla tehdit eder.

“Buyrun, tutuklatın” der Rosa Parks.

Bir polis memuru gelir. Parks’a neden yerini değiştirmediğini sorar.

“Neden hepimizi itip kakıyorsunuz?” diye cevap verir sadece.

“Bilmiyorum” der polis. “Ama kanun kanundur ve sen de tutuklusun.”

Yapılan duruşmayla kamu düzenini bozduğu kararının verildiği öğleden sonra Montgomety Kalkındırma Derneği, şehrin en yoksul kesimindeki Holt Street Baptist Kilisesi’nde Parks için bir gösteri düzenler. Beş bin kişi, Parks’ın yürekliliğini desteklemek için bir araya gelir. Oturacak yer kalmayıncaya kadar kiliseye doluşurlar. Geri kalanlar dışarıda hoparlörleri dinleyerek sabırla bekler. Muhterem Martin Luther King Jr. kalabalığa seslenir. Onlara “Zulmün demirden ayağının altında ezilmenin insanların canına tak ettiği bir an gelir” der.

Parks’ın cesaretini över ve onu kucaklar. O ise sessizce durur, varlığı bile kalabalığı heyecanlandırmaya yeter. Dernek, şehir çapında 381 gün süren bir otobüs boykotu başlatır, insanlar işe gitmek için kilometrelerce yolu zar zor yürür. Tanımadıkları insanlarla arabalarını paylaşırlar. Amerikan tarihinin akışını değiştirirler.

Sessiz Güç

Rosa Parks’ı her zaman cesur ve haşmetli bir kadın, bir otobüs dolusu ters ters bakan yolcuya göğüs gerebilen biri olarak hayal etmiştim. Ama 2005’te doksan iki yaşında öldüğünde, hakkında çıkan başsağlığı ilanlarında ondan alçak sesle konuşan, sevimli ve ufak tefek biri olarak bahsediliyordu. “Çekingen ve utangaç” olduğu ama “bir aslanın cesareti”ni taşıdığı söyleniyordu. Yazılar “radikal bir tevazu” ve “sessiz yüreklilik” gibi tabirlerle doluydu. Bu tarifler dolaylı olarak, “sessiz ve yürekli olmak ne anlama gelir” diye soruyordu. Nasıl utangaç ve cesur biri olabiliyordu?

Parks’ın kendisi de bu paradoksun farkında görünüyordu; otobiyografisine Quiet Strength (Sessiz Güç) adını vermişti; bizi, varsayımlarımızı sorgulamak zorunda bırakan bir isim. Sessiz neden güçlü olmasın? Ve sessiz, ondan ummadığımız daha başka neler yapabilir?

“İçedönük”- “Dışadönük”

Hayatlarımız cinsiyet veya ırk kadar kişilik tarafından da biçimlenir. Ve kişiliğin en önemli yönü -bir bilimcinin ifadesiyle “mizacın kuzeyi ve güneyi”- içedönük/dışadönük yelpazesinin neresine düştüğümüzdür. Bu yelpazedeki yerimiz, arkadaş ve eş seçimimizi, nasıl sohbet ettiğimizi, farklılıklarla nasıl başa çıktığımızı ve sevgimizi nasıl gösterdiğimizi etkiler. Ayrıca tercih ettiğimiz meslekleri ve o meslekteki başarımızı da etkiler. Egzersiz yapmaya, cinsel sadakatsizliğe, uykusuzken de iyi bir iş çıkarmaya, hatalarımızdan ders almaya, borsada büyük oynamaya, hazzı ertelemeye, iyi bir lider olmaya ve “ya…olursa” diye sormaya ne kadar yatkın olduğumuza hükmeder. Beynimizin patikalarına, nörotransmiterlerimize ve sinir sistemlerimizin ücra köşelerine yansır. “İçedönük”lük ve dışadönüklük bugün kişilik psikolojisi alanında yüzlerce bilimci tarafından araştırılmaktadır.

Söz konusu araştırmacılar en son teknolojinin de yardımıyla heyecan verici keşiflerde bulunmuşlardır, ama onlar zaten uzun ve şanlı bir geleneğin parçasıdır. Şairler ve filozoflar, tarih boyunca içedönükler ve dışadönükler hakkında düşünmüştür.

Rosa Parks ve Martin Luther King Jr.’ın partnerliğine bakalım: Kısımlara ayrılmış bir otobüste oturduğu yerden vazgeçmeyi reddeden müthiş bir hatip, durumun zarureti haricinde sessiz kalmayı yeğleyecek mütevazı bir kadınla aynı etkiyi yapmazdı. Ve Parks da, ayağa kalkıp bir hayalinin olduğunu ilan etmeyi deneyecek olsaydı, kalabalığı heyecanlandıramazdı. Gelgelelim King’in yardımıyla, denemesi de gerekmedi.

Günümüzde kişilikler son derece dar bir kapsamda değerlendiriliyor. Bize harika olmanın cesur olmak, mutlu olmanın sosyal olmak olduğu söyleniyor. Kendimizi bir dışadönükler ulusu olarak görüyoruz ki bu da aslında kim olduğumuzu gözden kaçırdığımız anlamına geliyor. (Araştırmalara göre Amerikalıların üçte biri ila yarısı kadarı içedönüktür. ABD’nin en dışadönük uluslardan biri olduğu göz önüne alınırsa, bu sayı dünyanın diğer bölgelerinde de en az bu kadar yüksek olmalıdır.) Siz bir içedönük değilseniz, birini mutlaka ya büyütüyor ya yönetiyorsunuz veya biriyle evli ya da sevgilisinizdir.

Gizli İçedönükler

Eğer bu istatistikler sizi şaşırttıysa, bunun nedeni muhtemelen çok fazla sayıda insanın dışadönükmüş gibi davranması. Gizli içedönükler çocuk bahçelerinden, lisedeki soyunma odalarından ve kurumsal Amerika’nın koridorlarından fark edilmeden geçip giderler. Hatta bazıları, hayat değiştiren bir olay—işten çıkarılma, boşanma, miras-gerçek doğalarının farkına varmak için onları sarsana kadar kendilerini kandırır. En olmayacak kişilerin kendilerini içedönük bulduğunu görmek için tek yapmanız gereken arkadaşlarınıza bu kitabın konusundan bahsetmektir.

“Dışadönük İdeal”

Pek çok içedönüğün kendilerinden bile saklanması anlaşılır bir şey. “Dışadönük İdeal” -ideal benliğin girgin, alfa ve de spot ışıklan altında olmaktan memnun olduğuna dair yaygın ve baskın inanç- adını verdiğim bir değer sistemiyle yaşıyoruz. Arketip dışadönük eylemi tefekküre, risk almayı temkine, kesinliği şüpheye tercih eder. Yanılgıya düşme pahasına hızlı kararlardan yanadır. Ekip içinde iyi çalışır ve gruplarda sosyalleşir. Bireyselliğe değer verdiğimizi düşünmeyi severiz, gel gelelim çoğunlukla tek bir birey tipine hayranlık besleriz: “Kendini Ortaya Koyma”da rahat olana. Elbette garajlarında şirket kuran, teknolojik açıdan yetenekli yalnızlık düşkünlerinin istedikleri kişiliğe sahip olmalarına izin veririz, ama bunlar kural değil istisnadır ve hoşgörümüz ağırlıklı olarak çok zengin olan ya da bu konuda ümit vaat eden kişileri kapsar.

İçedönüklük hayal kırıklığı ve patoloji arasında bir yerde duran ikinci sınıf bir kişilik özelliği olarak görülüyor. Dışadönük idealin gölgesinde yaşayan içedönükler , erkeklere ait bir dünyadaki kadınlara benzer. Dışadönüklük muazzam cazip bir kişilik tarzı, ama bunu çoğumuzun kendini ayak uydurmak zorunda hissettiği baskıcı bir standarda dönüştürdük.

“Dışadönük İdeal” pek çok çalışmada belgelenmiş, ancak bu araştırma hiçbir zaman tek bir isim altında sınıflandırılmamıştır. Örneğin konuşkan insanlar daha akıllı, daha iyi görünümlü, daha ilgi çekici ve arkadaş olmaya daha çok can atılan kişiler olarak değerlendirilir. Konuşmanın hızı, yoğunluğu kadar önemlidir: Hızlı konuşanları yavaşlara kıyasla daha yetkin ve çekici olarak değerlendiririz.

İçedönük kelimesinin kendisi bile damgalıdır; psikolog I.Urie Helgoe yaptığı resmi olmayan bir araştırmada, “içedönük”lerin kendi fiziksel görünümlerini canlı bir dille anlattığını (“yeşil -mavi gözler,” “egzotik”, “çıkık elmacık kemikleri”), ama “içedönük”lüğün niteliklerinden bahsetmeleri istendiğinde tadı tuzu olmayan, nahoş bir resim çizdiklerini bulmuştur. (“biçimsiz”, “belirsiz renkler”, “cilt sorunları”).

Ancak Dışadönük İdeali düşünmeden bağrımıza basmakla hata ediyoruz. En büyük fikirlerimizin, sanat eserlerimizin ve icatlarımızın bazıları- evrim teorisinden Van Gogh’un Ayçiçeklerine ve kişisel bilgisayarlara kadar- dünyalarıyla ve orada bulunan hazinelerle uyum içinde olan, sessiz ve düşüncelerini duygularından önde tutan kişilerden gelmiştir.

Dışadönüklüğü ön plana alan yaklaşımlar

Gelgelelim, çağdaş yaşamın en önemli kuramlarının birçoğu, grup projelerinden ve yüksek seviyeli uyarımdan zevk alanlar için tasarlanıyor. Çocuklar olarak dersliklerdeki sıralarımız gittikçe daha fazla kümeler halinde düzenleniyor ve araştırmalar, çoğu öğretmenin ideal öğrencinin dışadönük olduğuna inandığını öne sürüyor. Kahramanlarının geçmişte olduğu gibi Cindy Bradys ve Beaver Cleavers gibi “komşu çocukları” değil, ama Hannah Montana ya da  Carly Shay gibi güçlü kişiliklere sahip rock yıldızları ve internet yayını sunucuları olduğu televizyon programları izleriz. Anaokulu öğrencileri içn PBS-sponsorlu bir rol modeli olan Sid the Science Kid bile her okul gününe arkadaşlarıyla dans ederek başlar. (“Dansıma bir bakın! Ben bir rock yıldızıyım!”)

İçedönük olduğumu söyleseydim bu yazıyı hiç göremeyebilirdiniz…

Birçoğumuz ekipler halinde, duvarları olmayan ofislerde, “insani becerileri” her şeyin üstünde tutan yöneticilerin gözetiminde çalışırız. İş hayatında yükselmek için kendimizi pazarlamamız beklenir. Çalışmalarına kaynak sağlanan araştırmacıların genellikle kendinden emin, hatta belki fazlaca emin kişilikleri vardır. Yapıtları çağdaş müzelerin duvarlarını süsleyen sanatçılar sergi açılışlarında etkileyici pozlar verirler. Kitapları yayınlanan yazarlar – bir zamanlar münzevi bir tür olarak kabul edilirlerdi- şimdilerde televizyon şovlarına çıkabilecek türde biri olduklarını sağlama almak için reklamcılar tarafından muayene edilir. (Yayıncımı, kitabımın reklamını yapabilecek kadar dışadönük olduğuma ikna edemeseydim bu kitabı okumuyor olurdunuz.)

“İçedönük İnziva”

Eğer “içedönük”seniz, sessiz olanlara yönelik önyargının derin ruhsal acıya yol açabileceğini de bilirsiniz. Çocukken ebeveynlerinizin utangaçlığınız için özür dilediğine şahit olmuş olabilirsiniz. (Görüştüğüm erkeklerden birinin ebeveynleri ona sürekli “Neden …..’nın oğulları gibi olamıyorsun” diye soruyorlarmış.) Veya okuldayken “kabuğunuzdan çıkmanız”-bazı hayvanların gittikleri her yere doğal bir sığınak götürdüklerine ve bazı insanların da tıpkı böyle olduğuna değer vermeyen o zararlı ifade- için dürtülmüş olabilirsiniz. “İçedönük İnziva” adındaki bir online grubun üyesi “Çocukluğumdaki bütün o yorumlar, tembel, aptal, yavaş, sıkıcı olduğum, hâlâ kulaklarımda çınlıyor” diye yazmıştı. “Sadece içedönük olduğumu kavrayacak kadar büyüdüğümde, bende tabiatım gereği yanlış bir şeyler olduğuna yönelik bu varsayım, varlığımın bir parçası haline gelmişti. Keşke o ufak şüphe kalıntısını bulup yok edebilsem.”

İyi bir kitap uğruna bir akşam yemeği davetini geri çevirdiğinizde hâlâ suçluluk duyuyor olabilirsiniz. Ya da belki de lokantada tek başınıza yemek yemekten hoşlanıyorsunuz ve yemek yiyenlerin acıyan bakışları olmasa daha iyi olurdu. Ya da size “çok düşündüğünüzü” söylüyorlardır, genellikle sessizler ve olan bitene kafa yoranlar için kullanılan bir ifade.

“İçedönük”leri anlatan yazının devamı yine bir içedönük olan yazar Susan Cain’in-Sakinler de Kazanır- kitabında….  “İçedönük”ler okumalı, dışadönükler mutlaka okumalı…

Susan Cain, introvert, içedönük, kitap yorumu

Kitap İçin Tıklayın…

Kitabın 30.sayfasında içedönük mü yoksa dışadönük mü olduğunuzu belirleyebileceğiniz bir test de var. Zaten bunu test çözmeden de bilmeniz çok zor değil ancak bazen gölgelediğiniz kişiliğinizi fark etmek güç olabiliyor.

İçedönükler ve dışadönükler farklı şekilde sosyaldirler. (sayfa 292) Kitabın devam eden bölümlerinde çocukları “sessiz” olan veya çevresinde bu tür kişiler bulunanlar için çeşitli öneriler sunulmuş.

Ama kitap okuyacak kadar vakit bulamadığınızı iddia edenlerdenseniz 🙂 sizin için de sadece 18 dakikalık bir videosu konuşması var .  TED Talks 

Görseller : bujoofbooks.blogspot.com sitesinden alınmıştır.

 

Bu site, reCAPTCHA ile korunmaktadır ve Google'ın Gizlilik Politikası ve Hizmet Şartları geçerlidir.